Mendilci çocuklar kuşadası
Hayatın İçinden,  Seyahat

Büyük Balonlar Uçarken Minik Eller Mendil Satar

Eğitmeni olduğum bir Sivil Toplum Kuruluşu’nun Koordinasyon toplantısına gitmek amacıyla Kuşadası’na uğradım geçen günlerde… Aklımda verimli bir toplantı; yeni yüzler, yeni hikayeler, yeni bakış açıları tanıma fırsatı ve biraz adayı gezme fikri vardı. Öyle de oldu. Daha sonra İzmir’e dönmeden önce şöyle bir Ada’yı gezmeye çıktık; gezdik eğlendik.

Daha sonra dinlenmek için sahile oturduk. Hemen üç metre ötemizde balon satan bir amca vardı; sıkılmış, güneşten yanmış ve yorgun görünüyordu. Birer çocuğu olan iki anne bankta oturmuş çocuklarına o amcadan balon almış sohbet ediyorlardı.

İşte tam bu her şeyin bitip, sahilde oturup, otobüs saatini beklediğimiz anda bir çocuk belirdi.

– Abi mendil almaz mısın?

Biz sırası ile geri çevirdik, çevirdik çevirmesine ama çocuk ısrarla birkaç kere daha söylemeye devam etti:

– Abi mendil almaz mısın?

Aklımdaki şu kelimeler beni mendil almaktan alıkoymaktaydı: ‘‘Acaba ben bu çocuktan mendil alsam iyilik mi yapmış olacağım, yoksa kötülük mü?’’

Yani, o çocuk para kazanması uğruna o işte çalıştırılıp minik parmakları heba mı ettiriliyordu? Ya da o çocuk daha çok para kazandıkça parayı alan eller daha da mı iştahlanacaktı… Gibi birçok sebep işte, her çocuğun bize mendil satmaya geldiğinde mantık ve vicdan arasında kaldığımız, o belirsiz anlardan biri işte.

Ancak bu biraz farklı idi, çocuk kendine has bir ifade tarzına tipine ya da başka şeylere sahipti.

İçimden sohbet etmek geçti ve bir şeyler sormaya başladım. Konuya nasıl girdim bilmiyorum ancak ben sorarken o çocuk denize bakıyor ve bana oradaki ördeğin hareketlerini heveslice betimliyordu sorulara neredeyse her gün gördüğü manzaraya bakarken cevap vermiyordu. Ördeği incelemesi bittikten sonra uzunca bir süre sohbet ettik.

O İzmir’de yaşıyormuş aslında yakın zaman önce adaya taşınmışlar, İzmir’de benim eskiden yaşadığım yerlerden birinde yaşamış. Oradan yakınlık kurarak konuştuk.

Onun ismi Devran’mış, 11 yaşında ve hiç okula gitmemiş, uzun zamandır mendil satıyormuş, Yugoslav göçmeni, masmavi gözlü, sarı tenli, akıllı ve masum bir çocuk işte…

Tekrar belirtmek istiyorum hiç okula gitmemiş.

Biraz daha muhabbet ettik, ona ‘‘büyüyünce ne olacaksın?’’ diye sorduğumda Devran:

‘’Polis, yok pardon asker olacağım! Komando’’ dedi.

‘‘Nasıl olacaksın?’’ dedim

‘‘Askere gidince bana öğretecekler bende sınavlara girip kazanacağım’’ dedi.

Bir sessizlik oldu haliyle… O sırada: ‘‘Abi mendil almayacak mısın? Bak o kadar konuştuk’’ dedi.

Ben: ”Mendil satmak için mi bu kadar konuştun yani” dedim.

‘’Evet’’ dedi.

‘‘O zaman almam’’ dedim. Şakalı bir tavırla.

‘‘Abi aslında, kafam dağıldı stres attım biraz o yüzden geldim dinlendim’’ dedi.

Neyse bir tane mendil aldım ve muhabbete devam ettik.

Ben: ”Baban ne iş yapıyor” dedim

Devran: ‘‘uuurda’’ dedi

Ben: ‘‘Nerede’’ dedim şaşkın ve anlamamış bir şekilde

O: ”uurda” dedi tekrar.

Meğer hurda demek istiyormuş, babası 35 yaşındaymış, hurdacılık yapıyormuş.

Bir ara: ‘‘Abi gözlüğüne bakabilir miyim?’’ dedi

Ben: ‘‘Olur, gel şöyle yanıma otur da bak’’ dedim.

Heveslice yanıma otururken: ‘‘Abi merak etme çalmam gözlüğünü’’ dedi.

İşte tam bu nokta önemli! Şimdi bu lafa ne denir? Vicdanım cız etti haliyle. Doğru söylüyordu gerçekten de öyle düşünmüştüm. Halbuki o çocuktu bense koca adam…

Dünyaya bunca kötülüğü çocuklar mı yaptı dersiniz?

Gözlüğü bayağı inceledi, gözüne taktı, önünden ve arkasından dünyaya baktı.

O sırada acaba ilk defa mı bir güneş gözlüğünü inceliyordu diye düşünmeden edemedim sonra da verdi gözlüğü…

Bundan sonrasında aramızda birkaç diyalog geçti beraber lastikle kağıt fırlatmaca oynadık…

Burada dikkat çekmek istediğim konu şu: 21.yy diyoruz, çocuklara inanılmaz şeyler gösteriyor onlara inanılmaz güveniyoruz. Tabletler alıyoruz, daha iyi eğitim alması için özel öğretmenler tutuyoruz, ikinci ağlayışında istediği şeyi yapıveriyoruz. Evden çıkartmıyoruz, bilim, ilim, laboratuvar…

Hatta çocuk yaşlarında ikinci dili öğretmeye koyuluyoruz, Bir enstrüman çalmayı öğretiyoruz, hatta kimi çocuklarımız hafız bile oluyor.

Bu çocuk Devran; 11 yaşında, çok zeki, masum, Kuşadası’nda mendil satıyor; okul deyince aklında bir şeyler şekillenmiyor, okumayı bilmiyor ve daha nicesi…

Bunu anlamıyorum!

Ne yapabilirim? Ne yapabiliriz? Ne yapılabilir?

Devran için ne yapalım?

Devran ada’da,

Geleceğin en iyi belgesellerini çekebilirdi; Bir biyolog, bir veteriner olabilirdi, ileride hayvan hakları savunucularından olabilirdi, Belki de mükemmel bir pazarlamacı olabilirdi

Ancak o bunları bilmiyor ne olduklarını, nasıl olunacaklarını…

Devran Ada’da

Devranlar seni, beni, bizi bekliyor

Peki ya gerçekten mendil satmak için mi?

3 Nisan 2016

Bir yorum

  • levent kurnaz

    Bir ay kadar oluyor. Eşim, en küçük oğlumla yürüyüş esnasında lunapark a uğradık. Ben ve oğlum çarpışan arabaya bindim. Pist boştu. Birlikte eğlendik. Ancak balon satan oğlum yaşında bir çocuğun içler yakan bir bizi izleyişi vardı ki; eşim ve ben dağıldık. Ben iner inmez o çocukla oğlumun çarpışan arabaya binmesini sağladık. Balonlarını eşim tuttu. Seyretmeye değer anlardı. Tabii hikayesini bilmiyoruz. Belki de sormaya cesaret edemedik..

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir